14 Nisan 2007 Cumartesi

eğitim


İlçemiz İnsanlarının eğitime büyük bir önem verdikleri bilinmektedir. Bunun bir sonucu olarak Ülkemizin her bölgesinde değişik meslek gruplarından yetişmiş insanlarımız bulunmaktadır. Çal' daki eğitim kurumları Cumhuriyet' in ilk yıllarından itibaren açılmaya başlamıştır. İlçe Merkezinde 1928 yılında hizmete giren Gazi İlk Mektebini 1929 yılında Dayılar Köyü İlk Mektebi ve Akkent (Zeyve) İlk Mektebi izlemiştir. İlçemizde ilk kurulan ortaokul şu anda METEM' in hizmet verdiği binada 1951' de açılmıştır. Bundan sonra 1968' de Lise, 1975' de Ticaret Lisesi, 1977' de Süller Beldesinde İmam Hatip Lisesi, 1980' de Endüstri Meslek Lisesi, 1995' de Genel Lise bünyesinde Yabancı Dil Agırlıklı Lise, 2005 yılında ise Anadolu Lisesi açılmıştır. İlçemizde 13 İlköğretim Okulumuz bulunmaktadır. Bunlardan ikisi İlçe Merkezinde, sekizi Beldelerimizde, üçü de Köylerimizde eğitim vermektedir. bir okulumuz birleştirilmiş sınıflıdır. Bu okullarımızda 2345 öğrencimiz eğitimlerini sürdürmektedir. Lise düzeyinde eğitim veren dört okulumuzda ise 725 öğrencimiz bulunmaktadır. İlçemizde 208 kadrolu, 13 kısmi zamanlı sözleşmeli, 13 ücretli ve 7 anasınıfı usta öğreticisi olmak üzere toplam 241 öğretmenimiz görev yapmaktadır. 1993 yılından bu yana devam eden taşımalı ilköğretim uygulaması kapsamında 2006-2007 eğitim döneminde 11 Merkez Okula 19 yerleşim biriminden toplam 531 öğrencimiz taşınmaktadır. Taşınan öğrencilerimize öğle yemeği verilmektedir.

İLÇEMİZ BÜNYESİNDEKİ OKULLARIMIZ

ÇAL LİSESİOkul Müdürünün Adı : Muhammet HORASAN
Öğretmen Sayısı : 23
Öğrenci Sayısı : 272
Derslik Sayısı : 14
Isınma Şekli : Kaloriferli

MESLEKİ ve TEKNİK EĞİTİM MERKEZİ
Okul Müdürünün Adı: İbrahim OKUT
Öğretmen Sayısı : 28
Öğrenci Sayısı : 283
Derslik Sayısı : 14
Isınma Şekli : Kaloriferli

ÇAL ANADOLU LİSESİ
Okul Müdürünün Adı: Muhammet HORASAN
Öğretmen Sayısı : 8
Öğrenci Sayısı : 107
Derslik Sayısı :6
Isınma Şekli : Kaloriferli

İMAM HATİP LİSESİ
Okul Müdürünün Adı: İsmail OKUT
Öğretmen Sayısı :8
Öğrenci Sayısı :63
Derslik Sayısı : 4
Isınma Şekli : Sobalı

MERKEZ CUMHURİYET İLKÖĞRETİM OKULU
Okul Müdürünün Adı: Ethem Topel
Öğretmen Sayısı : 22
Öğrenci Sayısı : 390
Derslik Sayısı : 16
Isınma Şekli : Kaloriferli

MERKEZ GAZİ İLKÖĞRETİM OKULU
Okul Müdürünün Adı: Musa ZEYBEK
Öğretmen Sayısı : 20
Öğrenci Sayısı : 337
Derslik Sayısı : 15
Isınma Şekli : Kaloriferli

AKKENT CUMHURİYET İLKÖĞRETİM OKULU
Okul Müdürünün Adı: Mustafa TAVŞANCI
Öğretmen Sayısı : 13
Öğrenci Sayısı : 306
Derslik Sayısı : 12
Isınma Şekli : Kaloriferli

BAHADINLAR İLKÖĞRETİM OKULU
Okul Müdürünün Adı: Mevlüt GÜLDAŞ
Öğretmen Sayısı : 6
Öğrenci Sayısı :100
Derslik Sayısı : 8
Isınma Şekli : Sobalı

BAYIRALAN İLKÖĞRETİM OKULU
Okul Müdürünün Adı: İbrahim YETİŞ
Öğretmen Sayısı : 2
Öğrenci Sayısı : 37
Derslik Sayısı : 5
Isınma Şekli : Sobalı

BELEVİ İLKÖĞRETİM OKULU
Okul Müdürünün Adı: Yusuf ÇELİK
Öğretmen Sayısı : 7
Öğrenci Sayısı : 95
Derslik Sayısı : 9
Isınma Şekli : Sobalı

DENİZLER İLKÖĞRETİM OKULU
Okul Müdürünün Adı: Fethi NETOĞLU
Öğretmen Sayısı : 107993
Derslik Sayısı :9
Isınma Şekli : Kaloriferli

HANÇALAR M. AKİF ERSOY İLKÖĞRETİM OKULU
Okul Müdürünün Adı: Vasıf OMCA
Öğretmen Sayısı : 9
Öğrenci Sayısı : 174
Derslik Sayısı : 9
Isınma Şekli : Kaloriferli

İSABEY ATATÜRK İLKÖĞRETİM OKULU
Okul Müdürünün Adı: M.Funda VOYVADA
Öğretmen Sayısı : 14
Öğrenci Sayısı : 181
Derslik Sayısı : 9
Isınma Şekli : Kaloriferli

SAZAK İLKÖĞRETİM OKULU
Okul Müdürünün Adı: Kabil ÖZŞAHİN
Öğretmen Sayısı : 9
Öğrenci Sayısı : 149
Derslik Sayısı : 8
Isınma Şekli : Kaloriferli

SÜLLER KASABASI İLKÖĞRETİM OKULU
Okul Müdürünün Adı: Ali Osman GÖKGÖZ
Öğretmen Sayısı : 7
Öğrenci Sayısı : 280
Derslik Sayısı :9
Isınma Şekli : Kaloriferli

SÜLLER CUMHURİYET İLKÖĞRETİM OKULU
Okul Müdürünün Adı: Metin BAŞ
Öğretmen Sayısı : 7
Öğrenci Sayısı : 225
Derslik Sayısı : 9
Isınma Şekli : Kaloriferli

ORTAKÖY İLKÖĞRETİM OKULU
Okul Müdürünün Adı: Ali İhsan KOCAERKEK
Öğretmen Sayısı : 11
Öğrenci Sayısı : 82
Derslik Sayısı : 9
Isınma Şekli : Kaloriferli

bekilli şarap festivali

ŞARABA BANDIRILMIŞ AŞKLAR…

Ateş,aşk ve şarap.....İnsanlık tarihinin doğuş sürecinden önce ve sonralarıtanrıların elinde tutsak kalmıştır. Oysa doğurgan ana KİBELE ve HENKEL ateşi ,aşkı ve şarabı insan için yaratmıştır.Her şeyi elinde tutan ZEUS kutsalyetkileri adına insanlığa sunulan bu güzellikleri bin yıllarca elindetutmuştur.Önce tanrı EROS baş kaldırdı.Tanrısal yetkilerini bırakıp,ölümlü bir Ademoğlu'na dönüşerek aşkını sundu ELENA'ya. ELENA'nın yüreğini hoplatan bu duygu sonra yayıldı evrim sürecinde tüm insanlığa.Sonra yiğit Tanrı PROMETE kazan kaldırdı ZEUS'a.Oda tanrılık yetkilerini EROS gibi ZEUS'un tapınağında,bırakıp,ateşle birlikte karıştı insanlığa.Bedelini de acı çekerek ödedi.Şarap tanrısı BAKÜS ise o sıralar tanrıların tanrısı ZEUS'a akşamları kendi elleriyle yaptığı şarapları sunmakla uğraşıyordu.Bir gün göğün katlarından en güzel üzümlerin yetiştiği bölgeleri tararken,bugüne kadar görmediği şekilde güzel üzümlerin yetiştiği bir bölge takıldı.Hemen insan kılığında bu bölgeye indi.Bu bölgenin üzümleri o kadar güzeldi ki; bu üzümlerden yapacağı şarapları ZEUS'a sunduğunda baş tanrı bile olabilirdi.Bağ işleriyle uğraşan bir Ademoğlu'na bu bölgenin adını sordu.Bu bölge Montella'dan (Medele) başlayıp Pepuza'ya (Bekilli)uzanan bir yerdi.BAKÜS sık sık göğün kanatlarından Pepuza'ya inip, üzümlerin oluşumunu inceliyordu.Yine yağmurlu bir günde Pepuza'da bir bağa indiğinde bir babayla güzel kızın (Küp-Ra)PROMETE'nin onlara sunduğu ateşin başında ısındıklarını gördü. Tanrı BAKÜS'ün yüreği insanlara aşkı sunan EROS'un ELENA'yı gördüğü andaki gibi atmaya başladı.BAKÜS üzümleri kontrol etme bahanesi ile her gün Pepuza'ya inmeye başladı.Güzel kız Küp-Ra, BAKÜS'e aşık olmuştu.BAKÜS insanlara üzüm toplama zamanı Montella ve Pepuza bölgesindeki üzümleri toplatarak göğün katlarında şahane şaraplar kurdu.Birazda ZEUS'dan habersiz Küp-Ra'nın evine de şarap kurdu.Bu arada göğün katlarında kaldığı günle sevdiği kız Küp-Ra'nın İRİKARA gözlerini düşündü durdu.Bir gün ZEUS ,BAKÜS'ün yeryüzünde şarap yaptığını öğrenir ve tüm tanrısal yetkilerini alıp ölümlü yapıp yeryüzüne gönderir.BAKÜS Pepuzaya gelip durumu Küp-Ra'ya bildirdi.ZEUS'un kendilerini rahat bırakmayacağını ve aşklarına izin vermeyeceğini anlattı.BAKÜS'le Küp-Ra bu durumda birlikte ölmeye karar verirler.Ertesi gün BAKÜS Küp-Ra'nın evine kurduğu şaraptan içerler.Sonrasında her ikisi de baldıran içerek hayatlarına son verirler.İlk kez şarabı tadan insan Küp-Ra'dır.Onun için Pepuza halkı Küp-Ra'ya şarap tanrıçası dedi.En yoğun olarak Bekilli'de yetişen şaraplık İRİKARA üzümün adı da Küp-Ra'nın gözlerinden geldiği söylenir.Bundan dolayıdır ki sonraki aşklar şaraba bandırılarak yaşandı ve yaşanacak...
Hasan ÇAMLI

FESTİVALDEN BAZI RESİMLER: http://www.bekilli.net/2006.htm

geleneklerimiz

NİŞAN TÖRENİ

Nişan günü kararlaştırıldıktan sonra, söz alan erkekler ve birkaç kadın bir gece kız evine bohça bırakırlar. Bohçada oğlan tarafının münasip gördüğü, kıza aldığı şeyler bulunur. Nişan günü gelince erkek evi kız evine gelir, takılar getirilir. Getirilen takılar elden ele dolaştırılır. En son imam takıları alır, hayırlı uğurlu olsun der, dua edilir.

Kız ve kardeşliği girip ellerini öper ve çıkar. Takılarla birlikte sakız, çerez, meyveler getirilir. Ertesi günden itibaren nişan takılarını kardeşlik 3 gün takınır. Ondan sonra başka arkadaşları birer gün takarlar. Kızın hemen takılarını takması ayıplanır. Erkek tarafından getirilen çerezler ve birer mendil, başörtüsü gibi hediyeler kız tarafı akrabalarına, komşularına dağıtılarak nişan yapıldığı duyurulur.

Nişandan bir hafta - on gün sonra kız tarafı güveyi görmeye gider. Buna çiçek götürme denilir. Kız tarafı damada alınan iç çamaşırı, gömlek ile kız tarafından işlenmiş mendil ile yakaya takmak için hazırlanmış pul boncuktan çiçek, yine çerez ve varsa güzel bir saksı çiçeği süslenerek gönderir. Kız tarafı büyükleri gider, damat ile sağdıcı girer, sırayla ellerini öperler , çıkarlar. Büyüklerin yanında oturulmaz.

Böylece karşılıklı nişanlar yapılmış olur. Nişandan sonra gelen düğün ve bayramlarda kızın giysisi erkek tarafından yapılır veya alınır. Erkek tarafı yakın çevrede kendi çevrelerinde düğün varsa gelin kızlarını gezdirmeye götürürler. Gelin kızın yanında ablası, yengesi, teyze ve halası gider. Gelin kız bu düğünde oynamaya çıkartılır. Oğlan tarafının bütün akrabaları kıza para takarlar. Aynı şekilde damat oyuna çıkartılır ve oğlana kız tarafı para takar ve boynuna dolak adı verilen atkı bağlanır. Aynısı sağdıca da alınır.

Nişanlık döneminde her iki taraf için uygun bir zamanda nişan götürme ve nişan karşılama adı verilen oturmaya gitmeler yapılır. Önce kız tarafı katmer yapar, baklava, tavuklu pilav, çılbır yapar, çerezler hazırlanır. Oğlan tarafının bütün yakınlarına erkeklerine mendil, çorap ; kadınlarına oyalı başörtüleri götürülür. Kadın ve erkekler ayrı odalara oturur, getirilen yiyecekleri tutanlara para ve havlu gibi hediyeler verir. Getirilenler kız tarafı gittikten sonra açılır. Bazıları yenilir, bazıları ertesi gün dağıtılır. Gelen bohça ve çeyiz torbalarını kız anası akrabalarla açar. Kocası ölmüş yada geçimsiz akrabalar bunlara dokunmaz.

Aradan uygun bir zaman geçince aynı karşılık kız tarafına gider. Erkekler tanıdık bir komşu evinde otururlar. Çünkü kız tarafı eğlence yapar. Kız bütün arkadaşlarını bu geceye çağırır. Kız ve kardeşliği oynarken erkek tarafından gelenler pijamalık, elbiselik, gömleklik, başörtüsü atıp, para takarlar. Kızın hediyelerini kardeşlik toplar. Annesiyle bunları başka bir yere bırakıp gelirler. Eğlence erkekler kalkana kadar sürer. Kız ve kardeşlik bir ara erkeklerin bulunduğu yere gider, ellerini öper, onlarda para verirler. Evlenmemiş gençler buraya gitmez. Damat ve arkadaşları damadın yada sağdıcın evinde aynı gün kendi aralarında eğlenirler.

DÜĞÜN TÖRENİ

Kız tarafına düğün istemeye, nişan koymaya giden erkekler giderler. Düğün günü kararlaştırılır. Düğün gününden 10-15 gün önce düğün ekmeği yapılır. Her iki tarafta farklı günde yapar. Düğün ekmeğine herkes yardıma gelir. Düğün ekmeği “yufka” yapılırken konu komşu sırayla yardıma gelirler. Düğün ekmeği yapılışı birkaç gün sürer. Ekmeğin yapılmasının biteceği gün çorbalık yapılır. “Erişte” yada “depit” adı verilen çorbalık küçük kareler halinde kesilip, kurutulur ve düğünde çorba yapılır. Düğünler genellikle Cuma günü başlar. Cumartesi-Pazar günü de sürer. Düğün başlamadan önceki Perşembe günü Keşkeklik dövme günüdür. Birkaç gün önceden sabahtan kadınlar keşkeklik buğdayın taşını ayıklar. Hazırlanan keşkeklik erkekler tarafından dibeklerde dövülür.

Öğleyin damat ve arkadaşları dibek dövmek için hazırlanır. Erkek tarafından çuvala konulan keşkeklik sağdıcın sırtına yüklenir, dibeğin yanına kadar götürülür. Bu sırada damadın arkadaşları ve gençler sağdıca eziyet olsun diye çuvalın üstüne binmeye çalışırlar. sağdıcın o gün çektiğini bir Allah bir kendisi bilir. Sağdıca sigara ve yemek isterler. Sağdıcın annesi ve babası bunları bulup hazırlar. Erkek tarafının ki bitince kız tarafının keşkekliğini götürmeye gelirler. Bu damadın ve gençlerin kız tarafına ilk gelişleridir. Kız tarafı hazırladığı keşkeklik çuvalını sağdıca verir. Sağdıç aynı eziyetleri çeke çeke dibeğe kadar gidilir. Dövülen keşkeklik her iki tarafın aşçılarına gösterilerek olup-olmadığı kontrol edilir. Dövülmüş keşkeklik yine kız tarafına damat ve sağdıç ile beraber gençler tarafından götürülür ama verilmez. Tavuk, kuzu isterler. Tavuk ya da kuzuyu alarak keşkekliği bırakıp giderler. Bunu sağdıcın anası-babası hazırlar ve o gün akşam yerler.

Cuma günü düğün yemekleri için gerekli olan koyunlar kesilir, temizlenir ve aşçı gözetiminde yemeklere uygun şekilde çorbalık, kavurmalık vb. diye hazırlanır. Cuma akşamı her iki taraf komşu ve akrabalarını yemeğe çağırır. Akşam düğün sahipleri tarafından hazırlanan yemekler yenilir, yemekten sonra düğün için gerekli dolmanın yapılması için aşçı ve kadınlar dolmaları hazırlar. Aşçılar kadındır. Erkekler yemek yapmaz. Aşçı erkenden kalkar, yemekleri yapar. Düğüne erkenden gelinmeye başlanır. Cumartesi akşamına kadar her iki tarafta yemek verir. Pazar günü öğle ezanına kadar sürer.

Düğünlerde düğün yemeği olarak keşkek ( buğdaydan yapılır), çorba (hamur,tutmaç,depit veya erişteden yapılır),nohutludur. Kuru fasulye, kavurma (nohutlu), dolma yapılır. Tatlı olarak kabak tatlısı verilir. Kız evinde gelin kız ve kardeşliği hazırlanarak sırayla diğer kızları çağırır ve kapalı bir yerde akşama kadar oynar, eğlenirler. Erkek tarafında damat ve sağdıcı aynı şeyleri yapar ve eğlenirler. Eğer düğün davulla yapılıyorsa Cuma akşamı birtam çalgı ( 12 kişiden oluşan çalgı takımı) gelir. Oğlan evine davul eşliğinde bayrak ve dograk adı verilen yazmalar ve süslerle hazırlanmış çam dalları dikilir. Kız ve arkadaşları toplanır iğde, kavurga, portakal, üzüm çizerler, mısır patlakları ve balonlara yazmalarla süs hazırlayarak doyrağa takarlar. Düğün davulsuzsa sadece bayrak dikilir.

Cumartesi günü erkenden kalkan davulcular düğün evinin önünde oynayan olsun olmasın çalarlar. Sabah okucular gelir davulcular karşılar. Davulcuların önüne düşen düğün sahibi önce sağdıcın evine gider. Sağdıç babası hazırdır. Çıkar oynar, davulculara para atar. Büyükbaba adı verilen sağdıç babası kime gidilecekse sırayla bu işlemi yapar. Sonra oğlan evine gelinir. Düğün sahibi kalır. Davulun ayaklarına kadar gelmesi ve davulla düğün evine gitmek şereftir.

Oğlan evinde bu işlemler yapılırken, kız tarafına da yakın akrabaları önceden belirleyerek aldıkları hediyelerle gelirler. Mesela ; kızın sandığı, aynası, kilimi, yorganı, yatağı vb. ihtiyaçlarına göre alırlar. Bunu belirleyebilmek için önceden “ ne ihtiyacınız var” diye kız annesi ve babasına düğünden önce sorarlar. Bu alınanlar düğün günü (Cumartesi) öğle namazından sonra erkek evinin kına için gelmesinden önce akrabalar tarafından getirilir. Oğlan evi kınaya gelince kız ve erkek tarafından erkek gençler sırayla oynarlar. Kadınlar seyreder. Davullu düğünlerde at yarışları ve ata binmek mecburdur. Yakın çevreden köylerden atı olanlar gelirler. At üzerinde cirit oynanır. Kız tarafı gelen atlara yazma takarlar. Sonra erkek tarafı tekrar giderler. Bu arada yemek verme olayı devam eder. Uzak-yakın gelen misafirlerin hepsine yemek verilir. Yemekler evlerde yedirilir. Kadın ve erkekler ayrı ayrı yerlerde yemeklerini yerler.

Düğün başlamadan önce bütün konu komşu ev temizler, evler beyaz topraklarla sıvanır, temizlenir. Yemek yerken komşularda evlerini açarlar.

Akşam yemeğinden sonra erkek tarafı yine davul eşliğinde toplanarak kız evine kınaya gelirler. Erkekler tarafından kız evine kınacı adı verilen birkaç kişi çağrılır. Kız evine kına, karanfil, ekmek, helva götürülür. Erkekler kınacı adı verilen şaka kaldıran erkeklerle içeride eziyetler yapılır sırtlarına semer vurulur, merdiven sarılır, ayaklarından tavana asarlar. Kış günü ise sırtlarına palto giydirilir, kat kat yorgan örtülüp, terletirler. Daha sonra deve düzerler. Mahalle ortasına ateş, meşale yakıp oynarlar, dışarıda eğlenirler.

Kızlar ve kadınlar ise kapalı yerde eğlence yaparlar. Kına gecesi adı verilen bu eğlencede kızın arkadaşları, yenge ve yakınları erkek kıyafeti giyerler, sigara içerler, bazıları başlarına kabak giyer, meşhur kabak oyununu oynarlar. Bazıları dilenci olur, bu şekilde oyun çıkarır eğlenirler. Erkek tarafı ve misafirler dağıldıktan sonra erkek tarafından birkaç kişi ve kızın arkadaşları sırayla kına yakınırlar. Kınayı erkek tarafından kalan yenge yakar. Gelinin avucunun ortasına para ve altın bırakır. Gelin kız sadece kına gecesi günü akşamında giyinip, süslenir. Gündüzden falan süslenmez.

Gelin kıza kına yakılırken :

Evlerinin önü kümes
Tilki tavuğunu yemez,
Kayınnası başını yümez,
Gelinim mübarek olsun
Başına ak günler doğsun.

***********************

Bindim atın iyisine,
Düştün yolun koyusuna,
Ünnen kızın dayısına
Dayısız kız gelin mi olur

************************

Bindim atın incesine
Düştüm yolun goncasına
Ünnen Kızın amcasına
Amcasız kız gelin mi olur

************************

Tuz torbasını tuzsuz koyan
Baba evini ıssız koyan
Baba evini koyup gider
Kocam evi deyip gider

************************

Git gelinim güle güle
Vardığın yer mesut ola

************************

Diyerek gelini ağlatır, kınasını yakarlar. Kına gecesinde tef çalınıp kaşıkla oynadıktan sonra gelini ağlatmadan olmaz. Kına yakılırken gelin kızın başına al yazma örtülür. Çevre de bulunan genç kızlara da al yazma verilir. Pazar günü gelinin gitme günüdür. Artık baba ocağından çıkacak olan gelin kız hazırlanmaya başlar. Sabahtan yemek verme olayı devam eder. Öğle ezanından sonra erkek tarafından gönderilen birkaç kişi ile birlikte saç yapacak kişi gelir. Kızın saçları yapılır. Süslenir gelinliği (kırmızı) ya ada uç eteği giydirilir. Kızın başına fes, tura, üzerine al boyama, horoz, ördeklerin boyanmış tüyü, renkli yazmalar, gelin teli, renkli çiçekler takılır. Başına yüzünü örtecek şekilde al boyama örtülür

Bu arada kızın arkadaşları ve kardeşlik karanfil çizer, hazırlar ama verme, bahşiş isterler. Bahşişi aldıktan sonra gelinin boynuna bu karanfil takılır. Gelinin takılarını alan arkadaşları bahşiş isterler. Bahşişi almadan takıları vermezler. Kızın sandığına oturup bahşiş isterler, vb. olaylar yaşanır.Hazırlanan gelinin varsa erkek kardeşi, yoksa akrabalarından bir erkek çocuğu beline kırmızı kurdele bağlar. Ona da bahşiş verilir. Gelin hazırlanır, oğlan tarafından gelenler giderler. Bu arada ikindi olur. Damat hazırlanmıştır. Gelin almaya gidilir. Gelin almaya damadın babası ve akrabaları gider. Damat ve sağdıç gelinin gireceği evin damında bekler. Gelinin eşyası gelinden önce oğlan evinden getirilen kağnılara veya at arabalarına yüklenir, gelinden önce gider. Kız tarafı gelinden sonra oğlan evine gidince bunları yerleştirir.

Gelin ilahiler eşliğinde baba evinden ata bindirilerek çıkar. Gelinin ata babası bindirir. Oğlan evine gitmek üzere yola çıkmadan önce gelin atın üzerinde iken gelinin arkasından yengesi de gider. Atı damadın babası çeker iki yanından tutularak ilahiler eşliğinde gelin uğurlanır.

Gelin damadın evine gelince hediye almadan attan inmez. Yenge gelinin kayınpederi ve kayınvalidesine nereyi vercen diye sorar. Kayınpederi bir dönüm bağ, iki tarla, bir ev vb. der, kayınvalidesi ise ben geline bir yiğit bağışladım diyerek gelini indirirler. Gelin indirilirken damdaki damat ve sağdıç aşağıya para,şeker,buğdaylar ve pirinçlerden hazırlanan bolluk, bereket, tatlı yuva olması amacıyla yapılmış karışımı gelinin başına atarlar. Gelin attan koyun postunun üzerine indirilir.Gelin inince şerbet tasa koyulur, sağdıçla-damat şerbet taşını teper. Evi bolluk ve tatlı muhabbetli olsun diye. Attan inip eve giren gelin içeride bekler, erkekler dağılır. Sonra evin önüne çıkartılarak kadınlara gösterilir. Sonra kadınlar da dağılır. Gelinin arkasından gelenler de giderler

Gelin sağdıcın çorabını çıkarır, çıkarmamak için sağdıca para verir. Sağdıç haşhaş sayar, haşhaş Çanağına para koyar,

Akşam yemekten sonra tekrar kız tarafından birkaç kadın gelir. Gelenlerle oğlan tarafına verilecek hediyeleri, tavuk ve baklava getirirler. Gelenler ve oğlan tarafından toplananlarla kısaca oynarlar. Buradaki tef sesi gelinin çocuğunun kulağı sağır olmasın diyedir. Çok kısa kesilir. Kız tarafından gelenler giderler. Kayın peder yatsı namazından sonra imamı getirir, imam nikahı yapılır. İmam nikahının ardından damat tekrar arkadaşlarının yanına geider.Arkadaşları damadı döve döve eve geri götürürler.Damada yumruk atmak adettir. Gelin kaynanası tarafından evine götürülür. Damattan önce götürülmüş ve oturtulmuştur.

Damat gelinin yanına girer, gelin yüz görümlüğü ister, yüzünü açmaz.Damat para, altın takar ve yüzünü açar. Gelin konuşmaz , damat ya para ya altın verir ya ada gelinin korkutarak konuşturur. Genelde damat korkutacaksa kara bir kazanı kafasına giyer yada kara bir çubukla gelinin üzerine yürür, gelin üstüm batacak diye bağırır ve konuşur. Ertesi gün kayınvalidesine erkenden kalkıp hazırladığı çayı götürür.El öpümü yapılır. Gelin gelinliğini giyer, kayınvalidesinin evinde gelen insanların elini öper, teflerle oynanır. Gelin akrabalarına hediyeler verir. Sadece oğlan evine getirdiği hediyeleri verir. Daha sonra el öpümü biter, gelin ve damat akrabalarının evlerini sıra ile ziyaret ederler. Kaynana seccadesi ve örtüsü ile kayınpeder yastığı ve minderi önemli hediyelerdendir.
Düğün böylece bitmiş olur.


BAYRAMLAR

Bayramlarda entarili takımlar giyilir, çimenlikte toplanarak eğlenip tura atmaca oynanır. Tura atmaca da bir kazık çakılıp dibine mendil atılır, ip bağlanır. Kendisi değmeden kim mendili alırsa çoban olan şahısa vuru. Çelik çomak oynanır.Kürüs (kozalak) oynanır. Sevelim söylerler, zeyni gülüm oynarlar.Sevelim de anaç anaca birbirine beyitler söylenir.
Örnek Sevelim de:

Gül kuruttum kalburda Karanfilim saksıda
Neler vardır sabırda Bir yar sevdim aksu da
Ben yarimi gönderdimMevlam bizi kavuştur
Önde giden taburda Akşam ile yatsı da

****************************************

Güvercinim süt beyaz
Ayrı düştük biz bu yaz
Ayrılığına katlandım
Askerim mektubun çifte yaz

****************************************

İsabey bağ bozumu şenlikleri

Geçtiğimiz yıl 2.si düzenlenen İsabey Bağbozumu Şenliği 2 gün süren etkinliklerle tamamlandı.

09 Eylül 2006 Cumartesi - Saat 17:00
Atatürk Haykeline Çelenk Konulması
Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı
Açılış Konuşmaları
En İyi Sofralık Çekirdeksiz Üzüm Üreticisi Seçimi
Üzüm Ağası Seçimi
Mehter Takımı Gösterisi
Efe Konseri
Tuğba Ger Konseri

10 Eylül 2006 Pazar - Saat 15:00
(DRT Tarafından Naklen Yayın)Bağcılık PaneliSaat
18:00Bitez Yalısı Halk Konseri
Hale Konseri
Coşkun Sabah Konseri

ninnilerimiz

Menderesten develer geçer
Köpüğünü saçar geçer
Şekerli kahveler içer
Ninni de oğlum ninni
----------------------------------
Ulu cami direk ister
Körpe bağlar herek ister
Ona dayanmaya yürek ister
Ninni yavrum ninni
---------------------------------
Çamdan beşikler oydurdum
İçine güller doldurdum
Uyumasa da kaldırdım
Bey babasına gönderdim
Ninni yavrum ninni
--------------------------------
Çökeleze dolu yağmış
Seli de beni almış
Benim yavrum da öksüz kalmış
Ninni de yavrum ninni
--------------------------------
Çökelezden pınar boşalır
O da gelir Alfaklara döşenir
Kızımın da babası öldü
Siyahlar giyer kuşanır
Ninni kızıma ninni ninni
--------------------------------
Bir bağımız var erikli
Bir bağımız var goruklu
Kızımın da arkası çiyan örüklü
Ninni kızıma ninni ninni

manilerimiz

Çökelezin taşına
Çıkamadım başına
Yukarıseyit’in kızları
Kaldı kendi başına
*******************
Pamuk ektim dallandı
Kozaları sallandı
Çallı’ların kızları
Beşibirliğe aldandı
********************
Çökelez’in tepeleri
Oturmuş efeleri
Ben seni seviyorum
Hazırla küpeleri
********************
Dürnükte boldur üzerlik
Kız sende mi güzellik
Ahmet ağa yazdırmış
Ak gerdana nazarlık
********************
Ak üzüm aklığı
Sılanın ıraklığı
Benim garip kalışım
Nişanlımın yokluğu
********************
Çal benim durağım
Ben anamdan ırağım
Eller anam dedikçe
Buruktur benim yüreğim
********************
Şu dağın etekleri
Otluyor inekleri
Yar gelse de açılsa
Muhabbet çiçekleri
********************
Bir taş attım vişneye
Vişne düştü çeşmeye
Yeminli misin yarim
Bu sokaktan geçmeye
********************
Masa üstünde pekmez
O pekmez bize yetmez
Hançaların kızları
Çalgısız gelin gitmez
********************
Evleri bir katlı
Geliyor yorgun atlı
Develler den bir kız sevdim
Hem güzel hem kıymatlı
********************
Hoca geliyor hoca
Elinde yeşil bohça
Develler’in kızları
İstiyor çifte koca
********************
Bahçelerde yaş darı
Yaprağın neden sarı
Neden bana vermezler
Benim sevdiğim yari
********************
Ak üzüm ermem diyor
Sepete girmem diyor
Gızın gönlü var ama
Anası vermem diyor
********************
Bağa gittim üzüme
Üzüm aldım ağzıma
Yar aklıma gelince
Çizildi boğazıma
********************
Çorabın ağına bak
Çevirde bağına bak
Bizi özledikçe
Çökelez dağına bak
********************
Yazır çiftlik gibi
Yolları iplik gibi
Yazırın oğlanları
Kınalı keklik gibi
********************
Bahçelerde maydanoz
Tutam tutam yoldunuz
Ah Yazır’ın kızları
Yeni moda oldunuz
*********************
Ak üzüm tene tene
Yedim onu geve geve
Elin oğlu değil mi
Usandım seve seve
**********************

türkülerimiz

ÜMMÜM TÜRKÜSÜ VE ÖYKÜSÜ
Bekilli yöresinde dağ ardı köyleri denilen beş köyden birinde bir genç varmış.Bu genç Çal Kuyucak Köyünden bir kıza aşık olmuş.Bu kızı ne kadar istediyse de vermemişler.Kuyucak köyünden bir gece nişanlamışlar.Bunu duyan genç Menderes nehrinin daralan yerinden atlayarak düğünü yapılmakta olan Ümmü adındaki kızın köyüne gide, Ümmü’yü kaçırır.Menderes nehri üzerine gelince kendisi atlayarak öbür tarafa geçer.Ümmü atlarken şalvarı ayağına takılır.Ümmü Menderes’e düşer, bir müddet sonra ölüsü bulunur.Bu gencin yaptığı tahmin edilerek o zamanki İl Merkezimiz olan Afyon İlindeki Kadı huzuruna çıkarılır. Kadı idamla yargılar. Hapishanede günde birer mısra olmak üzere Ümmüm türküsünü besteler.Bunu hergün söylemeye başlar.Ceza evinin yanında evi bulunan Savcının Hanımı önceleri aldırış etmese de türkünün içindeki bazı manaları değerlendirerek beyi olan Savcıya konuyu aktarır.Savcı, genci yanına çağırarak Kadının huzurunda türküyü söylettirir. Kadı çocuğun cinayet işlemediğini, Ümmü’nün evlenmek için kaçırırken öldüğüne kanaat getirir ve genci serbest bırakır.


ÜMMÜM TÜRKÜSÜ

Çaya da düştü tutamadım kolunu
Uzak da gitti bilemedim yolunu
Güzel de mevlam kısmet etmiş ölümü
Akmayası çaylar nerelere koydun Ümmü mü
Suna boylu yarimi

***************************************

El ettim alamadım fesini
Uzakta geldi duyamadım sesini
Yoluna koydum bir çift balya tosunu
Akmayası çaylar nerelere koydun Ümmü mü
Suna boylu yarimi

****************************************

Su yüzünde yüzüp gider pürgüsü
On sekizdir sırma saçın örgüsü
Bu güzellik sana hakkın vergisi
Akmayası çaylar nerelere koydun Ümmü mü
Suna boylu yarimi


****************************************

Elma da verdi elmasını yemedim
Ben Ümmü’ye bir şeycikler demedim
Nerelere gitti ben Ümmü’yü görmedim
Akmayası çaylar nerelere koydun Ümmü mü
Suna boylu yarimi


*****************************************


Davulcusu kaya gibi dolaşır
Düğüncüsü koyun gibi meleşir
Kara haber köye çabuk ulaşır
Akmayası çaylar nerelere koydun Ümmü mü
Suna boylu yarimi


******************************************

Kadı geldi mahkemeler kuruldu
Gadın Ümmüm zabıtların tutuldu
İfadeler Mustandıktan soruldu
Akmayası çaylar nerelere koydun Ümmü mü
Suna boylu yarimi

******************************************


ÇAKIR MERYEM TÜRKÜSÜ VE ÖYKÜSÜ
1932 yılında Yukarıseyit köyünde güzel bir kadın olan Meryem, Çakır Meryem namıyla tanınırmış.O dönemin tanınmış eşkıyaları Peynircili Mustafa ve arkadaşı Ası Çallı Ferik Osman adındaki eşkıyalardı. Bunların dedikleri dedik, vurdukları vurduk olduğundan gündüzleri dağda, geceleri bu kadının evinde geçirirlermiş.Bir ara evi Jandarmaların basması ile kaçmaya çalışırlarken iki eşkıya da vurulur. Ferik Osman kendi köyüne gönderilir. Peynircili Mustafa ise köyün dışına bırakılır.Bunun üzerine Çakır Meryem ve eşkiyalar adına bu türkü yakılır.



Kahbe felek değirmenin döndü mü
Bağın bahçen sular ile doldu mu
Ben yaparım sen yıkarsın bendini
Döne döne nöbet bana geldi mi

********************************

Peynirciden gelir bizim yağımız
Söyle Çakır Meryem nedir derdimiz
Bir orduya yeter bizim dördümüz
Aldırıyon Çakır Meryem Osmanı

********************************

Kalın olur Çökelezin çamları
Sıra sıra Peynirci’nin damları
Çırpına çırpına çıkmaz canları
Kalk gidelim be Mustafam dağlara

********************************

Attım attım Çökeleze dayandı
Peynircili al kanlara boyandı
Çakır Meryem uykudan da uyandı
Aldırıyon Çakır Meryem Osmanı

*********************************

Martinim de kundağından kırıldı
Ferik Osman bayram günü vuruldu
Çıkma diye Meryem Hanım sarıldı
Aldırıyon Çakır Meryem Osmanı

*********************************


KABALARIN BİBERİ(Kız Oyunu)

Kaba olur Kabaların biberi
Yel estikçe dalgalı erbim gabarı
Düşman ile yollamışsın habarı
Düşman ile gelecek haber gelmesin
El sözünle saracak oğlan sarmasın

*********************************
Harımın üstünde harım varıka
Neylecen malları ölüm varıka
Dünya da ala gözlüm yarim varıka
Yar kucakta mal bucakta değil mi
Dünyanın malı dünyada kalacak değil mi

sudan koyun geçirme şenlikleri








Aşağıseyit Köyümüzde, 700yıllık 'KARAKOYUN EFSANESİ' bu yılda düzenlendi


Bu yarışlar tarih boyunca başta YUKARISEYİT, BAKLAN, HANÇALAR, olmak üzere bölge köyleri tarafından devem ettirilmiştir.Şölenlere sabahın erken saatlerinde, sürülerin elkoyunların öncülüğünde MENDERES NEHRİ' ne girmeleri ile yarışlar başlar ve ikindiye kadar devam eder.


Büyük Menderes Nehri'nde düzenlenen Sudan Koyun Geçirme Yarışması'nda, çobanların ardından nehri geçen koyun sürüleri, çobanlara sadakatlarını gösterdiler. Aşağıseyit Köyü Muhtarlığı’nın Büyük Menderes Nehri kıyısında düzenlediği yarışmayı, 3 bin kişi izledi. Çal, Baklan ve Çivril ilçelerinden 25 çobanın sürüleriyle katıldığı yarışma, büyük ilgi gördü. Çobanlar suya girdikten sonra ilk harekete geçen sürü lideri suya atladı. Süslenmiş sürü liderini, diğer koyunlar izledi ve Büyük Menderes Nehri'ni yüzerek karşıya geçtiler. Bazı koyun sürülerinin liderleri ise çobanları takip etmeyip geri döndüler. Yarışmada görevli jüri, çobana sadakat, koyunların sağlıklı olması, geçiş süresi, koyunların süslenmesi ve çobanların kıyafeti gibi kriterleri değerlendirdi. Jüri üyeleri, izleyicilere silah atılmaması konusunda sık sık uyarılarda bulundu. Yarışmada yapılan değerlendirme sonucunda, Yukarıseyit köyünden Musa Kayış birinciliği kazandı. Aşağıseyit Köyü Muhtarı Mehmet Cambaz, Karakoyun Efsanesi'nin burada yaşandığına inandıklarını, her yıl Büyük Menderes Nehri kıyısında Sudan Koyun Geçirme Yarışması düzenleyerek, geleneklerini yaşatmaya çalıştıklarını söyledi.


Karakoyun efsanesine göre, Anadolu'da Karakoyunlu ailesinden bir delikanlı, Çal yöresine yerleşerek, Oğuz beylerinin birisine çoban olur. Çoban, koyunların bakımında, seçiminde ve sağılmasında kendisine yardım eden beyin kızına aşık olur ve beyden kızını ister. Kızını vermek istemeyen bey, çobana “Koyunlara 3 gün boyunca tuz yedirir ve Menderes Nehri'nden su içirmeden karşıya geçirirsen kızımı sana vereceğim.” der. Bu şartı kabul eden çobanın, koyunları su içirmeden karşıya geçirmesine rağmen bey, kızını vermez. Yöreden kovulan çoban, aşkından deliye dönerek, ömrünü kaval çalarak dağlarda geçirir.


Çok sayıda Vatandaşımız tarafından izlenen etkinliğe Vali Yardımcımız Mustafa GÜNEY, Kaymakamımız Hasan ŞILDAK, AKP Denizli Milletvekili Osman Nuri FİLİZ, Çal Belediye Başkanımız Hasan GÜNDÜZ katıldılar.

Çal sempozyumu yapıldı














Çal'ın tarihi, kültürü ve sosyolojik yapısı, bilimsel belgelerle ortaya koymayı amaçlayan, Çal Sempozyumu Pamukkale Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi'nde 1-3 Eylül tarihleri arasında yapıldı.


11 üniversiteden 100 dolayında bilim adamının katıldığı sempozyumda 86 bildiri sunuldu.
Çal'ın. Folklörü, edebiyatı, doğal ve arkeolojik değerleri, sanat tarihi, ekonomik yapısı, tarım ve hayvancılığı, özel ormancılığı, eğitim durumu gibi çeşitli konuların ele alındığı sempozyumda ilçenin durum tespiti yapıldı, envanter çıkarıldı.
Sempozyumun açılışı konuşmasını Vali Gazi Şimşek yaptı. Şimşek, ülke ekonomisine artı değer yaratmak için uluslararası pazarlara açılmanın yollarını bulmak gerektiğini belirtti.
Şimşek, sempozyumların tarihi süreçte yaşananları, o dönemlerde neye önem verildiğini gösteren belgeleri ortaya koymak bakımından önem taşıdığını vurguladı.
Çal ilçesinin çevresiyle verimli tarım alanlarına sahip olduğunu, ancak hala daha bölgede nasıl bir üretim yapılacağına karar verilemediğini ifade ederek, ''Burada üzümcülük son derece yaygındır. Bunu değerlendirmeliyiz. Şaraba dönüştürüp artı katma değer yaratmalıyız. Uluslararası pazarlara açılmanın yollarını bulmalıyız'' dedi.
AK Parti Denizli Milletvekili Osman Nuri Filiz de, Çal ilçesinin sürekli nüfus kaybettiğini, eğitimini tamamlayanların geri dönmediğini, sermaye sahiplerinin de ilçeye yatırım yapmadığını söyledi.
PAÜ Rektörü Prof. Dr. Hasan Kazdağlı ise üniversite olarak ilçelere yönelik faaliyetlerini sürdürdüklerini kaydederek, ''Üzerinde yaşadığımız bölge, birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Nereye baksanız önemli bir şahsiyete, nereyi kazsanız tarihin derinliklerine uzanan izlere rastlıyorsunuz'' diye konuştu.


Bu arada, Çal yöresinde yetişen tarım ürünleri ile Çallı ressamların çalışmalarının yer aldığı bir sergi de, PAÜ Kongre ve Merkezi’nde açıldı.




sağlık


Kapatılan Sağlık Merkezinden sonra 30/09/2001 tarihinden beri kendi binasında hizmet vermektedir. Kadrosunda halen 6 Uzman Hekim, 8 Pratisyen Hekim, 1 Diş Hekimi, 14 Sağlık Memuru, 11 Hemşire, 8 Ebe, 11 Memur, 59 personel bulunmaktadır.
Hastanemiz B tipi 112 Acil Sağlık Hizmeti vermektedir. Elli yatak kapasitesine sahiptir. Muayene hizmetleri; Acil, Genel Cerrahi, Dahiliye, Kadın Doğum, Çocuk Hastalıkları, Algoloji, Aile Hekimliği ve Diş Polikliniği olmak üzere 8 poliklinikte yürütülmektedir. 2006 yılı Eylül ayı sonu itibarı ile hastanemize müracaat eden hasta sayısı: 47.160, Genel Cerrahi alanında yapılan ameliyat sayısı 114, Kadın Doğum Uzmanlık alanında yapılan ameliyat sayısı 77’dir.

ÇAL MERKEZ SAĞLIK OCAĞI:
Çal Sağlık Grup Başkanlığı ve Merkez sağlık Ocağı Tabipliği olarak aynı binada hizmet vermektedir. Çal Merkez Sağlık Ocağı Tabipliğinde 1 Sağlık Grup Başkanı, 2 Pratisyen Hekim, 4 Sağlık Memuru , 2 Çevre Sağlık Teknisyeni, 9 Ebe ( 3 Ebe Sağlık Evinde; Sazak,Selcen ve Kabalar Sağlık Evinde 1 er ebe), ve 1 Hizmetli olmak üzere 19 kişi ile hizmet vermektedir.
Sağlık Ocağına bağlı; Çal, Selcen, Aşağıseyit, Yukarıseyit, Dayılar, Gelinören, Şapçılar, Kabalar, Sazak, Kaplanlar, Karakaya, Sakızcılar ve Peynirci olmak üzere toplam 13 yerleşim birimi bulunmaktadır. Bunlardan 5’inde Sağlık Evi bulunmaktadır. Selcen Kasabasında A Tipi Sağlık Evi bulunmakta olup, mülkiyeti Selcen Belediye Başkanlığına aittir. Kabalar Sağlık evi Köy muhtarlığının, Sazak, Yukarıseyit ve Sakızcılar Köyleri Sağlık Evi binaları Sağlık Bakanlığınındır.
Sağlık Ocağı bölgesinin 2006 yılı yıl ortası nüfusu 7.295, Eylül ayı sonu itibari ile Sağlık Ocağına müracaat eden hasta sayısı 22,801’dir.

AKKENT SAĞLIK OCAĞI:
2000 yılından itibaren kendi binasında hizmet vermektedir. Kadrosunda halen 2 Sağlık Memuru, 1 Hemşire, 3 Ebe, 1 Memur görev yapmaktadır. Sağlık Ocağının üstünde iki katlı dört daire lojman olarak kullanılmaktadır. Kendisine bağlı Çal-kuyucak köyü vardır. 2006 yılı ortasında Sağlık Ocağına müracaat eden toplam hasta sayısı 4249' dur.

DENİZLER SAĞLIK OCAĞI :
Kendi binasında hizmet vermektedir. Kadrosunda halen 1 Hemşire, 3 Ebe olmak üzere toplam 4 personel bulunmaktadır. Sağlık Ocağına bağlı Belevi Kasabası ve Karapınar köyü vardır. Belevi Kasabasında mülkiyeti Sağlık Bakanlığına ait bir Sağlık Evi bulunmaktadır. 2006 yılında Sağlık Ocağına müracaat eden hasta sayısı 1.127’dir.

HANÇALAR SAĞLIK OCAĞI:
Sağlık Bakanlığına ait binada hizmet vermektedir. Halen 1 Doktor, 1 sağlık memuru, 1 hemşire ve 1 Ebe olmak üzere 4 personel ile hizmet vermekte olup, Kendisine bağlı Alfaklar köyü vardır. 2006 yılında Sağlık Ocağına müracaat eden hasta sayısı 2017’ dir.

İSABEY SAĞLIK OCAĞI:
Sağlık Bakanlığına ait binada hizmet vermektedir. Halen 1 Sağlık Memuru, 1 Hemşire, 3 Ebe(2 Ebe sağlık Ocağında, Bayıralan ve Mahmutgazi Köylerinde 1’er Sağlık Evi Ebesi) olmak üzere toplam 5 personel ile hizmet vermektedir. İki katlı dört lojmanı olup lojmanları doludur. Sağlık Ocağına; Bayıralan, Mahmutgazi, Yazır ve Baklançakırlar köyleri olmak üzere 4 köy bağlıdır. Bunlardan Bayıralan ve Mahmutgazi köylerinde birer sağlık evi bulunmaktadır. Bayıralan Sağlık Evi İl Özel İdaresince yaptırılmış olup, Mahmutgazi Sağlık Evi Sağlık Bakanlığına aittir. 2006 yılında Sağlık Ocağına müracaat eden hasta sayısı 1652' dir.

ORTAKÖY SAĞLIK OCAĞI:
Mülkiyeti Belediyeye ait binada hizmet vermektedir.1 Prt.Hekim, 4 Ebe (3 Ebe Sağlık Ocağında ve 1 Ebe Bahadınlar Köyü sağlık Evinde),1 memur olmak üzere toplam 6 personel hizmet vermektedir. Sağlık Ocağına; Bahadınlar, Çalçakırlar ve Develler köyleri olmak üzere toplam 3 köy bağlıdır. 2006 yılında Sağlık Ocağına müracaat eden hasta sayısı 2788' dir.

SÜLLER SAĞLIK OCAĞI :
Sağlık Bakanlığına ait iki katlı dört lojmanlı binada hizmet vermektedir. Sağlık ocağı kadrosunda 1 Prt.Hekim,1 Sağlık Memuru, 5 ebe, 1 hizmetli toplam 8 personel hizmet vermektedir. Sağlık Ocağına bağlı Kocaköy bulunmaktadır. 2006 yılında Sağlık Ocağına müracaat eden hasta sayısı 4248’dir.

ekonomi














































İlçe nüfusunun büyük bir bölümü tarımla uğraşmaktadır. Üzüm, elma, sebze, tahıl, anason, haşhaş, kekik, ayçiçeği, yem bitkileri gibi ürünler başlıca tarımsal ürünleri oluşturmaktadır.
İlçeye bağlı İsabey Kasabası ile Mahmutgazi Köyünde yetiştirilen çekirdeksiz üzümler daha çok ihraç edilmektedir.
850.000 dekarlık İlçe topraklarının 315.297dekarı orman alanı, 23.840 dekarı çayır-mera, 90.693 dekarı tarım dışı arazilerdir. Toplam arazinin % 50 sine tekabül eden 420.000 dekar arazide tarım yapılmaktadır.
TARIMSAL ARAZİ DURUMU
YÜZ ÖLÇÜMÜ (DA.):850.000
ORMAN ALANI:315.127
ÇAYIR MERA:23.840
TARIM DIŞI ALAN:90693
TARIM ARAZİSİ:420.000

ARAZİ SULAMA DURUMU
SULANAN ARAZİ MİKTARI:55.000
KURU TARIM YAPILAN:365.000
TOPLAM TARIM ARAZİSİ:420.000


Tarım arazilerinin 212.370 dekarlık bölümü yaklaşık % 51’ i bağ sahasıdır. Genelde çekirdeksiz ve çekirdekli (karaüzüm, çalkarası ve razaki ) üzüm üretilmektedir. Önceleri kuru üzüm olarak değerlendirilen mahsul son yıllarda yaş üzüm olarak da pazarlanmakta ve ihraç edilmektedir.

Tarımsal Kuruluşların dışanda ilçemizde sanayi kuruluşu olarak Belevi Beldesi sınırları içersinde Denizli Çimento Fabrikası ve Denizler Beldesinde Mermer İşleme Tesisi bulunmaktadır.

Ayrıca İlçemizde 3 adet Banka Şubesi hizmet vermektedir.

ORMANCILIK

Orman kelimesinin İlçemizde Özel Ormancılığın gelişmesi nedeniyle çok değişik bir anlamı vardır. 1935’li yıllardan itibaren yöre insanındaki ormancılık ve ağaç sevgisi, idarecilerinin de teşvik ve desteği ile yaygınlık kazanmış, dönemin idarecilerinin civardaki ormanlardan sökülen çam fidanlarını törenle Gazi İlkokulu Bahçesine dikmeleri neticesinde, bu günkü Belediye Ormanı ve özel ormancılığın temeli atılmıştır. İlçe Merkezindeki bu görüntü, çevre köy ve kasabalarda yaşayan insanların da katılımıyla yaygınlık kazanmış, verimsiz tarla ve bağ arazilerine, arazi bitişiğindeki boşluklara çam fidanı dikilmeye başlanmıştır.
2006 Yılı içinde Orman İşletme Müdürlüğümüz tarafından 466 dekar alan üzerine 58.000 adet çeşitli türde fidan dikilerek ağaçlandırma çalışması yapılmıştır.
Kaymakamlığımızın öncülüğünde Ağaç Bayramı kutlanmış ve 25 dekar alan üzerine 4.000 adet fidan dikilerek Kamu Kuruluşları Hatıra Ormanı oluşturulmuştur.
Bu gün 55 hektarı Çal Belediyesine ait olmak üzere toplam 5.650 hektar özel orman mevcuttur.

nüfus

İLÇEMİZİN NÜFUS DURUMU
İlçemizin, 2000 yılı Genel Nüfus Sayımına göre toplam nüfusu 32932'dir.Bu nüfusun 25126'sı merkez dahil 9 beldede, 7806'sı ise 23 köyde yaşamaktadır.Kasabalardan Süller'in 5004 olan nüfusu, ilçe merkezinin nüfusundan fazladır.Aşağıda son nüfus sayımı ile ilgili bilgiler tablo halinde gösterilmiştir.

Beldeler 2000 Yılı Sayımı

ÇAL :4926
AKKENT :3071
DENİZLER :1523
HANÇALAR :2005
İSABEY :3343
ORTAKÖY :1727
SELCEN :2120
SÜLLER :5004
BELEVİ :1407
Beldeler Toplamı: 25126

Köyler2000 Yılı Sayımı

ALFAKLAR :251
AŞAĞISEYİT :397
BAHADINLAR :635
BAKLANÇAKIRLAR :264
BAYIRALAN :614
ÇALÇAKIRLAR :322
ÇALKUYUCAK :284
DAĞMARMARA :306
DAYILAR :483
DEVELLER :431
GELİNÖREN :75
KABALAR :654
KAPLANLAR :128
KARAKAYA :139
KARAPINAR :52
KOCAKÖY :358
MAHMUTGAZİ :544
PEYNİRCİ :83
SAKIZCILAR :295
SAZAK :609
ŞAPÇILAR :120
YAZIR :130
YUKARISEYİT :641
Köyler Toplamı: 7806
Genel Toplam: 32932

ulaşım


İlçemiz Denizli İl merkezine 65 km. uzaklıktadır.Çevre illerden; Uşak’a 87 km, Burdur’a 150 km, Aydın’a 191 km, Muğla’ya 211 Km. Afyon’ a 220 km, Manisa’ ya 271 km, ve İzmir’e 289 km. mesafededir.
İlçe ile İl Merkezi arasında ulaşım otogardan her yarım saatte bir hareket eden Çal Birlik Minibüsleri ve Akkent Birlik Minibüsleri ile çevre yerleşim yerlerinden gelen diğer minibüsler, belediye otobüsleri, ayrıca komşu ilçe Bekilli’den gelen Paklale Otobüs işletmesine ait otobüsler ile yapılmaktadır. İl ve ilçelerle ulaşım; otogardan ve otogar civarından hareket eden aşağıda belirtilen minibüs kooperatiflerince sağlanmaktadır.

yöresel halk oyunları




bu sayfa yapım aşamasındadır

anasayfa

yöresel sözler

Aşağıseyit, Yukarıseyit kız bulamazsan Çal'a seyit

Anası sarar, kızı koyar iki sarmaylan garın mı doyar

Didtiri yavrum didtiri, arpa unundan katmer mi olur diptiri

Ekmek hıdırın, su Bedirin, yiyin yiyin gudurun

Bir okka pekmez, derdimi develer çekmez

Babası oğluna bir dönüm bağ vermiş de, oğlu babasına bir salkım üzüm vermemiş

Adı ne budu ne, tarana aşının dadı ne

Evde hasırı yok halı beğenmez, küpte pekmezi yok balı beğenmez

Kız anasından öğrenir sofra yazmayı, oğlan babasından öğrenir sokak gezmeyi

Her şey yakışığı, tarana aşı kaşığıyla

Üzümü küpten, kızı kökten al

Sac kıvamını bulur hamur tükenir, yaş kıvamını bulur ömür tükenir

Çalın devesi çölde yürümez

Kurt katırın fiyatını mı sorar

Esebey ile Yazır, delikli heybe hazır

Allah’ın yakmayacağı ocağa, Çökelez çırası vursan yanmaz

Elin öldürüverdiği yılan, kalkarda bir daha sokar

Didtiri yavrum didtiri, arpa unundan katmer mi olur dipdiri

Ana gezer kız gezer, ala köpek ev düzer

Kız anasından öğrenir sofra yazmayı oğlan babasından öğrenir sokak gezmeyi

Palçıklı kadın çok koca değiştirir

Düşün deli gönül düşün, adam beygir mi alır kışın

Kesmez bıçak ele yağsız, hünersiz garı dile yağsız

İNE =Hayret
KANAT=Merdiven
GAYMA=Lira
ÖNGÜRE=Orada
IŞIKLI=Çarşamba
GİREY=Pazar
ESKİ?=Çamaşır
EYNE=Perşembe
DOLAK=Atkı
KİRLİK=Gömlek
BABUÇ=Ayakkabı
YAĞLIK=Mendil
BAKIR=Kova
ŞİBİDİK=Terlik
YALIM=Galiba
HANAY=Yüksek Ev
SEVELİM=Mani
HİNDİ=Tülbent
ZIRAVUT=Uzun
YOLAY=Küçük Su Yolu
İSPİRTE=Kibrit
İSSİ=Sıcak
SEYİRT=Koş
BODİYE=Önlük
FIYDIRMAK=Atmak
ÇENTEK=Oyma
BUYDUM=Üşüdüm
SINDI=Makas
EBCİM=Eli işe yatkın
EBE=Büyükanne
ÖDEK=Korkak
EDİK=Çizme
MOZU=Domuz Yavrusu
ERİŞ=Ham İplik
FİRE=Devamlı
MIRIK=Neşe
ÖVETLEDİM=Acele Ettim
PALARMAK=Büyümek
EVİNSİZ=Gereksiz
PALAZIMAK=Oluşmak
POYAM=Badem
TİLTOMBAK=Şeftali
İLANA=Lahana
NERDENK=Salça
PÜRGÜ=Baş Örtüsü
İLAN=Yılan
ELİÇAKIR=Hırsız
GARNIGARA=Börülce
MIRI YIKIK=Morali Bozuk

festivaller

ilçemiz

haberler


İbrahim Çallı'nın Heykeli Memleketinde


Denizli'nin Çal İlçesi'nde Dünyaya Gelen Ünlü Ressam İbrahim Çallı'nın Heykeli, Çal Belediye Başkanı AKP'li hasan gündüz'ün Verdiği Mücadele Sonunda Memleketine Dikildi.


Kültür ve Turizm Bakanlığı 2002 yılında Plastik Sanatlar Genel Müdürlüğü'ne İbrahim Çallı heykeli yaptırdı. 2.5 metrelik İbrahim Çallı heykelinin Çal'a dikilmesi için AKP'li Belediye Başkanı hasan gündüz 32 ay mücadele verdi. Bronz heykel Kültür Bakanlığı tarafından önce ressamın memleketi Çal yerine Denizli merkeze gönderilmek istendi. Denizli Belediyesi heykel için talepte bulunmadı. Devreye Çal Belediyesi girdi, heykeli istedi.

Çal Belediyesi, dönemin Kültür ve Turizm Bakanı erkan mumcu'dan, ''Heykeli ilçeye değil şehir merkezine göndereceğiz'' yanıtını aldı. Çallı Heykeli 4 yıl Ankara'da Genel Müdürlük Bahçesi'nde bekletildi. Çal Belediye Başkanı hasan gündüz, dönemin Turizm ve Kültür Bakanı Mumcu'ya, ''Gerekirse heykeli Ankara'dan çalarım. Denizli'de diktiğiniz meydandan söker yine Çal'a getiririm'' dedi. erkan mumcu önce bakanlık görevinden sonra da AKP'den ayrıldı. İbrahim Çallı heykeli ise bu tartışmalardan uzun süre sonra, sonunda memleketi olan Çal'a getirilebildi. Belediye Meclis üyesi Mahmut Bezci'nin özel aracıyla Ankara'dan Çal'a getirdiği Çallı Heykeli 7 ay Bezci'ye ait depoda bekledi. Heykel, yeni yıldan önce ilçe merkezinin girişindeki Halkbank önüne dikildi. Belediye Başkanı Hasan gündüz, şunları söyledi: ''Heykel 2002 yılında yaptırılmış. Ankara'da Plastik Sanatlar Genel Müdürlüğü'nün bahçesinde içinde Nasrettin Hoca ve Manisa Tarzanı'nın da bulunduğu 13 ünlü kişiye ait heykelle birlikte ait olduğu şehire gönderilmeyi bekliyormuş. Biz başkan olduğumuzda geçmiş dönemden kalan evrakları karıştırırken, heykelle ilgili yazıyı bulduk. Benden önceki CHP'li Başkan Mehmet Yanarca heykelle ilgili hiçbir şey yapmamış. Hemen harekete geçtik. Dönemin Bakanı Erkan mumcu, 'Bu heykeli size değil, Denizli'ye göndereceğim' dedi. Biz de itiraz ettik. 'Gerekirse Ankara'dan veya Denizli'de dikildiği yerden çalarız, gene de Çal'a getiririz' dedik. Bakan Mumcu görevinden ve partiden ayrıldıktan sonra, heykelle ilgili mücadelemizi kaldığımız yerden sürdürdük. İbrahim Çallı heykelini 7 ay önce Çal'a getirdik. Heykelin orijinali çok ağırdı. Onun için bize daha hafif malzemeden aynısını yapıp teslim ettiler. Meclis üyesi arkadaşımız mazotu kendi cebinden ödeyip heykeli Ankara'dan getirdi. Çallı'yı memleketine getirdiğimiz için çok mutluyuz.''

yöresel yemeklerimiz

ERİŞTE

KAÇ KİŞİLİK: 8HAZIRLAMA SÜRESİ: 50 dkPİŞME SÜRESİ: dk
Malzemeler:
· 500 gr makarnalık un
· 4 yumurta
· 1 çorba kaşığı zeytinyağı
· 1 çay bardağı su
· çay kaşığı tuzAçmak için:
· Yarım su bardağı un

Hazırlanışı:
1 Unu hamur yoğurma kabına eleyin. Ortasını havuz gibi açın. Yumurtaları, zeytinyağı, su ve tuzu ekleyip yoğurun. Hamuru bir kaba koyup üzerine nemli bez örtün. Yarım saat bekletin.2 Hamuru tekrar yoğurup silindir şekli verin. Bıçakla dört eşit parçaya bölün.3 Bezeleri açarken altına ve üstüne un serpin. Elinizle bastırıp büyütün. Merdaneyle 2 mm kalınlığında açın. Açtığınız yufkaları tek tek temiz bir örtü üzerine serin.4 Üzerlerine un serptiğiniz yufkaları üç parmak genişliğinde rulo şeklinde sarın.5 Ruloları keskin bir bıçak yardımıyla yarım cm kalınlığında kesin.6 Şeritlerin yapışmaması için silkeleyip birbirinden ayırın. Temiz bir bezin üzerine yayın. Hazırladığınız erişteleri hemen haşlamayacaksanız kuruması için bekletin. Bezden yapılmış torbalarda saklayın.
Makarnayı pişirirken
* Erişte gibi evde yapılan makarnaları az suyla çektirerek pişirmek gerekiyor.Bu şekilde piştiğinde hafif yapışık görünümlü olsa da lezzeti ve besin değeri kaybolmuyor.* Bir ölçü makarna için 1.5-2 ölçü su kullanmalısınız.Makarna pişerken birbirine yapışmasını önlemek için kaynama suyuna tuz ve biraz sıvıyağ katmalısınız.* Makarna kaynayan suya salınıp 10-12 dakika normal ateşte haşlanarak pilav gibi suyu çektirilirse besin değeri kaybolmaz.* Makarnaya tereyağı veya margarin katıldıktan sonra üzeri bir bez ve kapakla kapatılırsa malzemeler daha iyi özleşir.

************************************************************************************
BULGUR PİLAVI

Malzemeler: (4 kişilik )

1.5 su bardağı iri bulgur
1 çorba kaşığı tereyağ ( margarin yada 3 çorba kaşığı bitkisel yağ)
1 adet küçük soğan
1 adet küçük patates
yarım çorba kaşığı salça ( yazın 1 adet domates rendesi de koyabilirsiniz)
yarım çay kaşığı kırmızı biber
2.5 su bardağı kaynak su
tuz

Yapılışı:
Pilav tenceresinde soğan ve patatesleri yağda güzelce kavurun.
Salçasını, bulguru ve kırmızı biberi ilave edip 3-4 dakika kadar da kavurun.
Sıcak suyunu ve tuzunu ilave edip suyunu çekene kadar pişirin.
Suyunu çekince bir tahta kaşıkla pilavı güzelce bir karıştırın ve üzerini düzeltin. Kapağı kapalı bir şekilde 15 –20 dakika demlendikten sonra sıcak olarak servis yapabilirsiniz.

************************************************************************************

ARAP AŞI

GEREKLİ MALZEME
2 bardak un
4 kaşık yağ
3 bardak tavuk suyu
1 kaşık salça ya da 3 domates
1 piliç
Yeterince toz kırmızı
biber
Yeterince tuz.

YAPILIŞI:
Evvelden temizlenmiş piliç bütün olarak haşlanır. Eti iyice yumuşatılır.
Bir tepsiye şöyle Arapaşı yapılır: "İki bardak elenmiş un bir buçuk bardak su içerisinde karıştırılarak eritilir. Sonra üç bardak piliç suyu ile ateşte tuzu da katılarak koyuca bir bulamaç yapılır. Büyükçe bir tepsiye dökülür, düzgünce yayılır, soğutulur."
Bir tencerede üç kaşık yağ kızdırılır. Iki fincan un hafifçe kavrulur. Uzerine tuz ve dört bardak piliç suyu, acı kırmızı biber katılır, karıştırılı r, kaynatılır. Böylece çorba hazırlanmış olur. Bu çorbanın içerisine pişen pilicin etlerinden küçük parçalar halinde kemiksiz olarak katılır.
Tepsinin içerisindeki unlu bulamaç masanın üzerine konur. Çorba da küçük kaplara katılarak servis yapılır. Çorba çok sıcak, Arapaşı soğuk olur. Sofradakiler sinide önlerine düşen kesilmiş parçalardan alarak sıcak çorbaya batırır öyle yerler.
************************************************************************************

TARHANA TARİFİ

MALZEMELER:
1kgdomates,1kg kapya,2-3 çarliston,arzuya göre sarımsak(isteyen 1 baş sarımsak koyabilir)5-6 tane soğan 2yemek kaşığı biber salçası yarımkg süzme yoğurt 1 su bardağı haşlanmış nohut,1 adet ekmek hamuru(mayalı semt fırınından alınabilir)
YAPILIŞI:domates ve kapya 4 e 5 e bölünür soğanlarrendelenir sarımsaklar ayıklanır bütün olarak kısık ateşte kaynatılır iyice pişince -altına tutmaması için kontrol edilir-piştikten sonra nohutta ilave edilerek kevgirden geçirilir,geniş bir kapta ekmek hamuru süzme yoğurt biber salçası aldığı kadar un ile iyice karıştırılır üzeri bezle kapanarak gölgede bekletilir ikinci gün 1yemek kaşığı silme tuz dökülür her sabah 1 kez yoğrulur 4 üncü günün sonunda sofra bezine yassıtılmış köfteler olarak dizilir gölgede * güneş rengini alır*hafifçe ele yapışmayacak şekilde olunca tekrar kevgirden geçirilir yada robottan kuruyuncada soğuk kış günlerinde ailecek misler gibi içilir
yoğurt tarhanası:aldığı kadar un, 1 kg. yoğurt, tuzyoğurdu büyük bir kaba koyup içine unu ekleyin. tuzunu ilave edip ekmek hamurundan biraz katı bir hamur yoğurun. üzerini kapatıp bir gece bekletin. ertesi gün hamuru küçük parçalara bölüp temiz bir bez üzerine koyup kurutun. hafif nemli haldeyken kalbur veya elekten geçirip toz haline getirin. tekrar serin bir yere koyup kışa saklayın.
domatesli tarhana:1,5 kg yoğurt, 2 kg domates, 3-4 acı sivri biber, 3-4 adet soğan, aldığı kadar un, nane ve maydanoz. soğanları doğrayıp, genişce bir tencereye koyun. içerisine doğranmış biberi, domatesi, nane ve maydanozu ve bir iki bardak suyu ilave ederek kaynatın. tencereyi ateşten alıp soğuyunca içerisine yoğurt ve unu koyup hamur yapın. ağzını kapatıp 3-4 gün mayalanmaya bırakın. bu esnada ara sıra hamuru yoğurun. hamuru küçük parçalara bölüp temiz bir bez üzerine koyup kurutun. hafif nemli haldeyken kalbur veya elekten geçirip toz haline getirin. tekrar bez üzerine koyup kurutun. tamamen kuruyunca torbalara koyup saklayın
************************************************************************************

EV YAPIMI KATMER TATLISI

Hamur için:
* 150 gr. un,
* 1 çay bardağı su,
* 1 çay bardağı tuz,

İçi için:
* 2 yemek kaşığı şeker,
* 2 yemek kaşığı çekilmiş Antep fıstığı,
* 100 gr. süt kaymağı.

HAZIRLANIŞI:
Hamur malzemeler birbirine karıştırıldıktan sonra yoğurulur. Kulak memesi yumuşaklığına gelince avuç içiyle yumak haline getirilir. Biraz ayçiçek yağıyla yağlanır ve bir saat dinlendirilir, hamur böylece hazır duruma getirilmiştir. Hamuru açmak için, yumak el ile ezilir daha sonra merdane ile büyütülür. Elle havada çevirilerek açılır; kağıt inceliğine gelince elle düzeltilir ve muska gibi katlanıp dört köşe haline getirilir. Açılan hamurun ortasına iç malzemesi konularak, tekrar dört köşesinden içe doğru katlanır, tavaya yerleştirilerek fırına sürülür. 10-15 dakika fırında kızarıncaya kadar pişirilir. Katmer servise hazırdır.
************************************************************************************

tarihçe

ÇAL ADININ ANLAMI
İlk çağlarda Mosyna olarak adlandırılan Çal, bölgenin Türk hakimiyetine girmesinden sonra, 19.YY. ortalarına kadar Demirciköy olarak adlandırılmıştır. Bu ismin o dönemlerde İlçede demirciliğin yaygın bir zanaat dalı olmasından dolayı verildiği tahmin edilmektedir. 19.YY. ortalarından itibaren ise Çal adı kullanılmaya başlanmıştır. Bu ismin nereden geldiği konusunda halk arasında değişik rivayetler olmasına rağmen bölgenin coğrafi konumu itibariyle bu ismin kullanıldığı tahmin edilmektedir. Çal kelimesi Çağatay Türkçesinde “yüksek yer” anlamına gelmektedir.
ESKİ ÇAĞLARDA ÇAL BÖLGESİ :
İlçenin tarihinin, bölgede bulunan höyüklerden dolayı, MÖ. II. binlere kadar uzandığı tahmin edilmektedir. Çal bölgesi tarih içinde sırasıyla Hititler ( MÖ. 2000- MÖ.1200 ), Frigler (MÖ.750–MÖ.700), Lidyalılar ( MÖ.700 – MÖ.500 ), Persler ( MÖ.500–MÖ.300 ), İskender İmparatorluğu (MÖ.330- MÖ.30 Helenistik Dönem ), Selevkoslar Krallığı, Bergama Krallığı (MÖ.323–MÖ.133) Roma İmparatorluğu ( MÖ.133– MS.395 ) ve Bizans İmparatorluğu ( 395 – 1200 ) egemenliği altında kalmıştır.
Selcen Kasabasının Durnuk-Demirdere Keçitepesi ve Güney yolu arasındaki bölümünde çok eski bir uygarlığın izleri hala görülmektedir. Bu uygarlığa ait kalıntılar Yunan ve Roma döneminden çok önce olup bazı mezarlardan cam kaplar ve süs eşyaları çıkarılmıştır.
İlçe yakınlarında bir başka yerleşim alanı ise ilçenin 2 km. güneydoğusunda, Asar mevkii denilen yerde, hisar görünümünde olan kalıntılar mevcuttur. Mahmutgazi Köyünde ve çevresinde Roma ve Bizans döneminin izlerine rastlanır. Köy mezarlığında Roma döneminde yapılmış olan bir kilisenin temelleri mevcuttur. Çok düzgün sütunlar, kaideleri ile birlikte durmaktadır. Mahmutgazi köyünde bundan başka, Killik mevkiinde antik bir yerleşim vardır. İsabey kasabasında da bu tür antik taş parçaları görmek mümkündür. Kasabanın altında bulunan Baklan Ovasında 2 adet höyük bulunmaktadır. Birisi Çivril’de sık görünen höyüklere benzeyen küçük bir höyüktür. Şu anda bu höyük yok olmuştur. Bu höyükler hakkında yeterli bir bilgi yoktur. Aşağıseyit Köyü Toptepe mevkiinde de tarihi yapı kalıntılarına rastlanılmaktadır. Ortaköy Kasabası yakınlarında, Bizans dönemine ait olduğu sanılan, bir kale kalıntısı ile bunun aşağısında bir kilisenin kalıntıları mevcuttur. Develler Köyünde ise köyün girişinde sağ tarafta kaya mezarları görülmektedir. Bunlar dışında Bahadınlar Köyünde bulunan Apollon Lermonos Tapınağı İlkçağa ait en önemli kalıntı olarak bu köyde bulunmaktadır. ÇAL’IN TÜRK HAKİMİYETİNE GİRMESİ ( SELÇUKLULAR DÖNEMİ ) : Denizli ve Çal çevresi, Büyük Selçuklu İmparatorluğu ile Bizans arasında yapılan 1071 Malazgirt Zaferi sonrası dönemde Selçuklu Türklerinin egemenliği altına girmiştir. Uzun süre Türklerle Bizanslıların çatışmalarına sahne olan bölge, Çivril yakınlarında Selçuklular ile Bizans arasında yapılan 1176 Miryakefalon Savaşı sonrasında kesin olarak Türk egemenliği altına girmiştir. Mahmut Gazi, İsa Bey Seyit Gazi ve Hüsamettin Bey, Sülü Bey, Şeyh Elvan, Selcen Bey, Bahaiddin Bey, Ali Fakı Bey gibi Selçuklu uç komutanları Çal ve çevresinin Türkleştirilmesinde önemli rol oynamışlardır. 1176 Kumdanlı (Miryakefalon) Savaşı’ndan sonra yöreye Oğuz’un çeşitli boylarına bağlı Karamanlı, Çakırlar, Bahadınlar, Kuyucak, Sülüler, Elvanlı, Kabalar, Hançalar, Ali Fakihler, Cabarlar, Şapçılar, Dayılar, İcikler, Çatal Obalılar, Kaçarlar, Horzum, Sakızcılar, Toklar, Peynirciler, Sindel, Kaplanlar, Demirciler, Köseliler, Seyitler, İkizli, Sarı Keçili, Sarı Tekeli, Karalar, Hadımlar, Meller (Deliler), Büberler, İnallı (Eynelli) gibi oymaklar yerleşmiştir . Çal,13.YY.’da Türkiye Selçuklu Devletinin batı uç bölgesinde yer almıştır.
ANADOLU BEYLİKLERİ DÖNEMİNDE ÇAL :
Anadolu Selçuklu Devleti,1243 Kösedağ Savaşında Moğol – İlhanlılara yenilince, dağılma sürecine girmiştir. Bu savaştan sonra Anadolu Selçuklu toprakları üzerinde çok sayıda Türk Beyliği kurulmuştur. Çal Bölgesi de 1261’den itibaren Germiyanoğulları Beyliğinin egemenliği altına girmiştir. 1391 tarihine kadar Germiyanoğulları egemenliğinde kalan Çal bölgesi, bu tarihte Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı Devletine katılmıştır.
OSMANLILAR DÖNEMİNDE ÇAL
Osmanlı Hükümdarı Yıldırım Bayezıt, 1391 yılında Germiyanoğulları Beyliğine son verince Çal, Osmanlı egemenliğine girmiştir. 1402 Ankara Savaşında Yıldırım Bayezıt, Timur’a yenilince Osmanlı Devleti Fetret Dönemi olarak adlandırılan bir döneme girmiştir. Bu dönemde Timur, Anadolu Beyliklerini tekrar kurdurunca Çal, tekrar Germiyanoğulları Beyliğinin hakimiyeti altına girmiştir. Çal’da II. Murat döneminde tekrar Osmanlı hakimiyeti başlamıştır. (1429) Uzun süre Kütahya Sancağına bağlı bir nahiye olarak bulunan Çal, 1826 yılında İzmir’e daha sonra ise Aydın’a bağlanmıştır. 1882’de Denizli Sancağı kurulunca bu sancağa bağlanan Çal’da, 1886’yılında Kaza (İlçe) teşkilatı kurulmuştur. Osmanlı döneminde Çal, bölgenin önemli bir merkezi durumundadır. İlçe yakınlarında “Kayı Pazarı”nın kurulması, Çal’da Kadılık teşkilatının ve üç adet medresenin bulunması (Bugünkü Gazi İlkokulu binasının bulunduğu yerde Emin Efendi Medresesi, Savranzade Camii çevresinde Süleyman Efendi Medresesi ve Aşağı Camii’deki Fakioğlu Medresesi ) bunun göstergesidir. I.Dünya Savaşından önce (1914 öncesi) Çal Kazasındaki Türk ve azınlıkların nüfusu şu şekildeydi :

TÜRK:52275
RUM:173
ERMENİ:19

TOPLAM NÜFUS : 52467

I.Dünya Savaşının devam ettiği günlerde nüfusta bazı değişiklikler olmuştur. Buna göre I.Dünya Savaşı Yıllarında (1914 – 1918) Çal Kazasının nüfusu şu şekildedir:

TÜRK:51488
RUM:48
ERMENİ:20

TOPLAM NÜFUS : 51556

KURTULUŞ SAVAŞINDA ÇAL VE MÜFTÜ AHMET İZZET EFENDİ (ÇALGÜNER)
Osmanlı Devleti 1914–1918 arası devam eden I.Dünya Savaşında İttifak Grubunda yer almıştır. Savaşı İttifak Grubu kaybedince Osmanlı Devleti de 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalayarak savaştan çekilmiştir. İtilaf Devletleri Mondros’tan sonra, gizli anlaşmalarla daha önceden aralarında paylaştıkları Anadolu’yu, antlaşmanın 7. maddesine dayanarak işgal etmeye başlamışlardır.
Yapılan işgallere karşı Anadolu’da Kuvay-ı Milliye hareketi ortaya çıkmış, bölgesel direniş örgütleri oluşturulmaya başlanmıştır.
Çal’daki direniş hareketleri 1911’den beri Çal Müftülüğü görevini yürüten Ahmet İzzet Efendi’nin liderliğinde gerçekleşmiştir. 18 Ocak 1919 tarihinde toplanan Paris Barış Konferansında İzmir ve Ege Bölgesinin Yunanlılar tarafından işgal edilmesi kararlaştırılmıştı. Bunun üzerine 17–19 Mart 1919 tarihleri arasında, İzmir’de, Müdafa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Kongresi toplanmış, bu kongreye Müftü Ahmet İzzet Efendi ile Belevi’ li Yusuf Ağa ( Başkaya ) Denizli temsilcisi olarak katılmışlardır. Kongre dönüşü Ahmet İzzet Efendi Çarşı Camiinde söylediği vaazlarda yaklaşan tehlikenin büyüklüğü ve vehameti konusunda halkı aydınlatmıştır. 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi tüm yurtta olduğu gibi Çal’da da büyük bir üzüntü ve infiale sebep olmuş, 17 Mayıs 1919’da işgali protesto etmek için Çal’da bir miting düzenlenmiştir. Müftü Ahmet İzzet Efendi burada halkı coşturan bir konuşma yapmıştır. Denizli’de Müftü Ahmet Hulusi Efendi ile görüşen Müftü Efendi, sırasıyla Mutasarrıf Faik Bey (Öztrak)ve Kalem Reisi Tevfik Bey’le de görüşüp onların desteğini aldıktan sonra Çal’a döner. Çal’ın ileri gelenleri ile yaptığı toplantıda bir ahitname yazıp orada bulunanlara imzalatır . Bu ahitname şöyledir:
“AŞAĞIDA İSİMLERİ YAZILI OLAN BİZLER, CÜMLEMİZ, VATANIMIZI VE NAMUSUMUZU KORUMAK İÇİN SİZE KATILMAYA SÖZ VERİYORUZ. BUNA DAİR HANGİ HUSUSTA EMİR VERİLİRSE YERİNE GETİRMEYE AMADEYİZ. EĞER MUHALEFET OLUNURSA, KENDİMİZİ VE KATLİMİZİ HELAL EDERİZ. 15 TEMMUZ 1919” Heyet-i Milliye Azaları : Necip Bey, Emin Efendi, Şakir Ağa, Şakir Efendi, Karayazılı Abdullah Efendi, Ağazade Ahmet, Necip Efendi, Alanyalı İzzet Efendi, Arap Mehmetzade, Hacı Ahmet Efendi, Ahmetzade Osman Efendi, Hacı Mustafazade Tevfik Efendi, Hacı Mehmet Ağazade Zekeriya Efendi, Abdurrahmanzade Sadık Efendi, Ahmet Ağazade Derviş Efendi , Zeybekzade Ali Ağa , İbrahim Çavuş , Ahmet Çavuşzade Hüseyin , Bekir Ağaoğulları Mustafa ve Rıza Efendiler .
REİS MÜFTÜ AHMET İZZET EFENDİ
Bu şekilde, 15 Temmuz 1919’da kurulan Çal Heyet-i Milliyesi hemen çalışmalara başlamıştır. Yunan birlikleri Anadolu içlerine doğru ilerlemeye devam ederken, Batı Anadolu’da yeni cepheler kurulmaya devam etmiştir. Çal Heyet-i Milliyesi de Medele , Üçkuyu , Bekilli , Ortaköy , Süller , Çal ve Baklan bölgelerindeYunan saldırılarına karşı gerekli tedbirleri almıştır . Oluşturulan diğer cephelere gönüllüler gönderilmiş, Çal ve çevresinde yollar kontrol altına alınarak cepheden dönen veya kaçan askerlerin Kuvay-ı Milliye’ye katılmaları sağlanmış, Halk sürekli aydınlatılarak milli birlik ve beraberlik sağlanmaya çalışılmıştır. Aydın-Umurlu Cephesinin Yunanlılar tarafından işgal edildiğinin duyulması üzerine Çal Heyet-i Milliyesi daha aktif olma gereği duyar . Müftü Efendi hatıralarında bu olayı şöyle anlatır: “Umurlu’nun yakılmasından bir gün sonra, Köşk’te, 150 kişi ile , cephede görev aldık . Bu sayıyı bir süre sonra 300 kişiye çıkararak bu cephede mücadeleye başladık .” “Bu faaliyetler boşa gitmedi. Eşraf nüfuzunu istimal etti. Her türlü fedakârlık gösterildi. Asker ve zaruri malzemeler gönderildi. Böylece cephelerimiz sağlamlaştı. Bilahare cepheyi yavaş yavaş geri alıp Çal’da Ortaköy ile Medele’de Aydın Efeleri ile cephe tuttuk. Demirci Mehmet Efe ile Çal’lı Necip Bey’in istişare ederek benim Çal merkezde bulunmamın daha yararlı olacağı sonucuna varmaları üzerine ben Çal’a döndüm .O sırada Çal’da tebdil-i havada bulunan, Çallı 14.Fırka Kumandanı Etem Bey’den (Karabudak) , bu hizmette çalışmasını rica ettim .Etem Bey teklifimi kabul edince tevellüt itibariyle bütün Çal efradını askere davet ettim . Bir kısmını da Etem Bey’e teslim ettim. Harbin sonuna kadar Çal efradı, Milli Mücadele’ye iştirak etti. Özellikle ahitnamede ismi geçen Necip Bey, merkezde ve köylerde son derece yararlı işler gördü. Velhasıl bu ahitname münderecatı gerek merkezde, gerek cephede bulunan efradımızı mücadelenin sonuna kadar uğraştırdı. Bu durumu Ali İhsan Paşa (Sabis) ve zaman zaman Çal’a gelen Fahrettin Paşa (Altay) ile Refet Paşa (Bele) görüp takdir etmişlerdir .” 4 – 11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan Sivas Kongresi’ne Denizli temsilcisi olarak, Çal’ın Belevi Köyünden Yusuf Bey katılmıştır. Yusuf Bey bu kongrede oluşturulan ve TBMM açılıncaya kadar Hükümet görevini yürüten 16 kişilik Temsil Heyeti’ne de girmiş, Mustafa Kemal’in en yakın adamlarından birisi olmuştur. Mustafa Kemal, Kongre günlerinde, Denizli heyetini kabul etmiş ve bu kabuldeki konuşmasında: “İSTANBUL’DA, ŞURADA BURADA MİTİNGLER YAPILDI. YUNAN İŞGALİ PROTESTO EDİLDİ. FAKAT SİZİN AYDIN CEPHESİNDE PATLATTIĞINIZ SİLAHLARIN SESLERİ VERSAİLLES SARAYINI ÇINLATTI. SİZİ TEBRİK EDERİM .” demiştir. Sivas Kongresinde Denizli, Çal, Tavas ve Sarayköy Kuvay-ı Milliye teşkilatları, Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti çatısı altında toplandılar. 12 Ocak 1920 tarihinde toplanan ve Misak-ı Milli ‘yi kabul eden Osmanlı Mebuslar Meclisi’ne Denizli temsilcisi olarak Çal’dan Ortaköylü Müftüzade Emin Efendi katılmıştır.
Bu arada, İstanbul Hükümetinin, Anadolu’da başlayan direniş hareketlerini engellemek için Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi’den, Mustafa Kemal’i, arkadaşlarını ve Anadolu hareketine destek verenleri kafir ilan eden, fetvayı alması üzerine, TBMM, Ankara Müftüsü Rifat Efendi’ den, İstanbul hükümetini kafir ilan eden bir fetva almış, bu fetvaya Ahmet İzzet Efendi de Çal Müftüsü unvanıyla imza koymuştur. Çal Heyet-i Milliye’si bir taraftan cephede mücadele edecek kuvvetler oluştururken, bir taraftan da hem bu kuvvetlerin hem de cephede bulunan diğer kuvvetlerin her türlü ihtiyacını karşılamak için çalışmalar yapmıştır. Milli Mücadele’nin başlangıcından Ağustos 1920 başına kadar, Çal Heyet-i Milliyesi’nce milli kuvvetlere 100.000 Liraya yakın para yardımı yapıldı. Yine 1920 Temmuz ayı içinde, Çal’dan cepheye 264 silah, 31.000 cephane sevk edilmiştir. Çal Kazasının bu fedakârlıkları, Denizli Mutasarrıfı Nazmi Bey tarafından Dâhiliye Vekâleti’ne bildirilmiştir. 5 Temmuz 1920 tarihinde Çal sınırları içine giren Yunan kuvvetleri Menderes Nehrinin kuzeyindeki köyleri işgale başlarlar. Çal sınırları içinde Yunanlılarla ilk sıcak temas Üçkuyu tepelerinde olur. Fakat ikmal yetersizliği ve asker azlığı nedeniyle Türk birlikleri geri çekilmek zorunda kalır. İşgallere devam eden Yunan kuvvetleri Bekilli–Süller– şağıseyit hattını ele geçirmişler ve buralardaki halka işkence etmişlerdir. Bölgede Yunanlılara karşı en hassas yerler Çal ve çevresidir. Bilhassa Menderes nehri üzerindeki köprüler büyük önem taşımaktadır. Başka bir deyişle Çal, Denizli’nin yumuşak karnı durumundadır. Buraları koruma görevi de Çal Kuvay-ı Milliyesi’ne aitti. Çal Kuvay-ı Milliyesi, Menderes üzerindeki bütün köprüleri tahrip etmiştir. 26 Ağustos tarihinde başlayan Büyük Tarruz’da 14. ve 34. Alay Çal’dan taarruza geçmiş ve bölgeyi Yunanlılardan temizlemişlerdir. Kurtuluş Savaşında resmi kayıtlara göre 279 Çallı Mehmetçik şehit düşmüştür. 15 Temmuz 1919’da kurulan Çal Heyet-i Milliye’si yaklaşık dört yıllık hizmeti süresince, Denizli sancağı içerisinde en büyük takdire layık cemiyet olmuştur. Kurtuluş Savaşı yıllarında TBMM’ye ve Dâhiliye Vekâletine bu heyetin fedakâr çalışmaları hakkında raporlar yazılmıştır. MÜFTÜ AHMET İZZET EFENDİ’YE VERİLEN İKİ İSTİKLAL MADALYASI :

Çal Müftüsü Ahmet İzzet Efendi’ye Kurtuluş Savaşından sonra iki İstiklâl Madalyası verilmiştir. Bu olay Milli Mücadele tarihinde ilk ve tek kalmış bir olaydır. 3354 sayılı beratla “Çal Kazası Müdafa-i Hukuk Heyetinden Müftü İzzet Efendi”, 3365 sayılı beratla “Denizli-Çal Müftüsü İzzet Efendi” olarak İki madalya düzenlenmiş ve verilmiştir. İki beratta da Türkiye Cumhuriyeti Riyaset mührü ve Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın imzası vardır. ( 17 Mart 1926) Bu durum bir yıl sonra anlaşılmış, ancak Milli Mücadele yıllarında bölgede görev yapmış olan, zamanın Müdafa-i Milliye Vekili Kazım Paşa (Özalp) , o buhran günlerinde yakından tanıdığı Müftü Efendi’ nin, Milli Mücadeledeki yararlı çalışmalarını çok iyi bilmenin huzuru içinde iki madalyayı da Müftü Efendi’nin göğsünde bıraktırmıştır.

Denizli ve havalisinde "Çal kayması" tabiri 2.Abdülhamit döneminde piyasaya sürülen ve ilk Osmanlı kağıt para birimi olan "Kaime" dir

YARARLANILAN KAYNAKLAR :1- Milli Mücadelenin Din Adamları ( Doç.Dr.Ali SARIKOYUNCU)2- Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları ( Cemal KUTAY)3- Kurtuluş Savaşında Çal ( Ş.ÇAĞLAYAN, E.TOPEL, H. GÜNER) 4- Denizli Kültür Değerleri 2001( İl Kültür Müdürlüğü)5- Milli Mücadele' de Denizli, İsparta ve Burdur Sancakları (Yrd.Doç,Dr.Nuri KÖSTÜKLÜ)6- Ahmet İzzet ÇALGÜNER' in Hatıraları

iletişim

PAÜ İİBF İŞLETME 4 (İÖ) 02 ŞUBESİ

Engin BOZ

bozengin@gmail.com
paudenizli@hotmail.com

paylaşmak istedikleriniz

arzu ve eleştirileriniz

Sitemiz hakkındaki görüş, şikayet, istek ve eleşterilerinizi bekliyoruz.

haberleriniz

şehitlerimiz

ADI, SOYADI : Nurhan ABACI
BABA ADI : Mustafa
DOĞUM TARİHİ : 1977
DOĞUM YERİ : Çal
ŞEHİT DÜŞTÜĞÜ YER VE TARİHİ : Çatak/VAN- 29.06.1998
GÖREVİ : P.Er
ŞEHİTLİĞİN BULUNDUĞU YER : Develer Köyü
*************************************************************
ADI, SOYADI : Yavuz KILIÇ
BABA ADI : Cafer
DOĞUM TARİHİ : 1974
DOĞUM YERİ : Çal
ŞEHİT DÜŞTÜĞÜ YER VE TARİHİ : K.IRAK-09.11.1998
GÖREVİ : P.Onb.
ŞEHİTLİĞİN BULUNDUĞU YER : İsabey Kasabası
*************************************************************
ADI, SOYADI : Kemal KALAYCI
BABA ADI : Halil
DOĞUM TARİHİ : 1970
DOĞUM YERİ : Çal
ŞEHİT DÜŞTÜĞÜ YER VE TARİHİ : Şırnak- 01.02.1992
GÖREVİ : P.Er
ŞEHİTLİĞİN BULUNDUĞU YER : Ortaköy Kasabası
*************************************************************
ADI, SOYADI : Metin HENKOĞLU
BABA ADI : Mustafa
DOĞUM TARİHİ : 1972
DOĞUM YERİ : Çal
ŞEHİT DÜŞTÜĞÜ YER VE TARİHİ : Çelik/DARGEÇİT- 02.07.1993
GÖREVİ : J.Er
ŞEHİTLİĞİN BULUNDUĞU YER : Ortaköy Kasabası
*************************************************************
ADI, SOYADI : Mustafa Tayyar TEMİZEL
BABA ADI : Emin
DOĞUM TARİHİ : 1973
DOĞUM YERİ :Denizli
ŞEHİT DÜŞTÜĞÜ YER VE TARİHİ : Ballı/ŞIRNAK- 14.12.2001
GÖREVİ : J.Asteğmen
ŞEHİTLİĞİN BULUNDUĞU YER : Süller Kasabası
*************************************************************

yöresel giyisiler
























YÖREDE KULLANILAN GELENEKSEL GİYSİLER
Çal Yöresinin geleneksel giysileri başa ve ayağa kullanılanlar hariç beş parçadan oluşur. Giysilerin ilk giyileni tenekeve üzerine giyilen göynektir. Tenekeler düz kesimli uçkurla bele bağlanan giysiye uyumla her renkte olabilen giysilerdir. Geniş ve bol büzgülüdürler. Göynekler bol kesimli, yanları peşli, kolları uzun, yuvarlak yakalı ve yakası bir çıt çıt yada düğme ile kapatılan tarzdadır. Bunların üzerine enteri denilen üçetekler giyilmektedir. Yakalarında küçük bir hakim yakası bulunan ve “ V “ olarak göğüs hizası ya da altında inen yaka kenarı harçlar ve kaytanlarla süslenir. Bir yada biritle tutturulur. Etek uçlarından ön arkaya göre genelde daha kısa yapılır. Makine dikişleri ile süsleme ve dal, çiçek motifleri çok kullanılmaktadır. Kollar uzun, yan dikişler peşli ve yırtmaçlıdır. Kol uçlarında “çubur” denilen manşetler bulunmaktadır. Enteri üzerine kadınlar “poçu” adını verdikleri bir kuşak bağlarla. Kuşakların bazıları küçük “gozalar” püsküller sarkıtılmış şekildedir. Bunlara “gozalı kuşak “ denilmektedir. Kare şeklinde olanlara üçgen şeklinde katlanarak bele sarılırken, üçgen şeklinde dikilmiş ve katlanmadan kullanılanları da mevcuttur. Kuşaktan sonra ön kısma yörede “önücek” adı verilmiş önlükler kullanılmaktadır. Önlükler genellikle pili yada pili kaşeli ve uzun bağları ve uzun boyları ile giysiyi tamamlar ve kirlenmesini önler. Bu giysilerin üzerine başa fes takılır. Fesin önünde 30-40 tane tura bulunur. Festeki altın turalara “urbiye “ denilir. Fesin üzerine “erbi” denilen ince ipekli ya da yünlü kumaştan yapılmış örtü sarılır. En üstüne başka bir erbi, almalı yazma veya tel kırma örtülür. Fesin iki yanında saçlar “zilig” denilen şekilde kulak önüne sarkıtılır. Birkaç tel toka ile şekillendirilir. Şekillendirilmiş zilifler üzerine “şabbak” adı verilen üst üste büyükten küçüğe dizilmiş olan8 altın takılır. Boyuna mavi veya kırmızı taştan “mercan” ya da “nar boncuk” adı verilen boncuklar takılır. Halk arasında genç kızlar ve gelinlerde “boğazı mercansız eli kınasız” olmaz denilir. Kola gümüş bilezik ya da mavi boncuktan kolluklar, mercanlar takılır. Nişanlanan kızlara “katar” adı verilen 3,5,7,9 vb. altın takılır. Bu altınlar kumaştan yapılmış bir kurdele veya iki sıra gaytanın yan yana dikilip onun üzerine sekizlik denilen daha küçük altınların sırayla dikilip hazırlanır. Nişanlı kız bunu boynunda taşır. Gelinlere ise gelin karanfili hazırlanarak boyunlarına takılır. Kışlık giyilecek entarilere astar iye yüz arasına “tulup” adı verilen pamuk ince bir kat halinde yerleştirilir. Makine dikişleriyle tutturulur. Kadınlar kışın bunların üzerine kadife fazla işi olmayan bele kadar gelen cepkenler dikerler. Ayağa örme yün çorap giyilir, bu çoraplar değişik renklerde süslenir.Ayakkabılar diktirilir. Gelinlere “ meskundura” diktirilir. Erkekler ise göynek, cepken, cakşır giyerler. Bellerine kuşak ve başlarına iğne oyalı ya da oyalı fes takarlar. Ayaklarına ise genellikle yün çoraplar ve çizmeler giyerler